Dr.Ali O. Öncel
|
|
Haber7'de yayinlandi-Haziran 9, 2007 Son milenyumda 8 milyondan ve 20. yüzyılda 2 milyondan fazla insan depremden dolayı ölmüştür. Dünya’da 40’dan fazla ülke yıkıcı deprem tehlikesi altındadır ve 1990–99 yılları araşında olan depremlerin neden olduğu kayıp 215 milyar dolardır (USGS, Amerikan Deprem Servisi). Deprem global bir tehdit olduğu için, depreme karşı hazırlanma ve zararlarından korunma üzerine yapılan global çalışmalar tüm insanlığın geleceği açısından çok büyük öneme sahiptir.
Şekil 1. Son 2000 yılda olmuş büyük
depremlerin yerleri ve tarihleri gösterilmektedir (Ambraseys, 2002).
Marmara denizi içinde ki fay dağılımı (Armijo ve dig. 2002) kırmızı,
dışında ki karasal faylar (Saroğlu ve dig. 1992) ise siyahla
gösterilmiştir. 1991-1999 yılları arasında olmuş magnitüdü 2.6'dan
büyük depremler ise gri renkle gösterilmiştir (bkz.
real-time map).
17 ağustos İzmit depreminden sonra, depremin nedenleri, olabilecek yer ve olma ihtimalleri üzerinde çalışmalar yapıldı (örnek. Oncel and Wilson 2006). Deprem’den sonra sayısız ülkeden bilim insanları, ülkemize geldi ve depremin kent üzerinde ki tahribatını gözledi ve nedenlerini anlamaya çalıştı. Deprem sonrası, tektonik gerilmede ki değişmeleri gözlemek için aletsel veri topladı ve bunların sonuçlarını global uluslararası dergilerde paylaştı.
İzmit Deprem’inden Önce? :
1995 Kobe depreminden (MS=6.9) sonra, yetkili kurum ve kişileri
uyarmak için benzer makaleler yazılmıştır (örnek: Öncel, 1995).
Fakat, 17 Ağustos 1999 (Mw=7.4) depremi meydana geldiği tarihe kadar
yeterli hiç bir hazırlık ve çalışma yapılmadığı içın ülkemiz Kobe
depreminde yaşananlardan çok daha büyük bir yıkımı yaşamıştır.
Halen, 17 Ağustos depreminden günümüze değin geçen 7 yıllık sürede,
çok büyük mesafeler alındığını söylemek mümkün değildir. 17 Ağustos
depreminden öncede, deprem konusu çok fazla popüler dergilerde ve
ulusal kanallarda hem fazla yer almaz hem de meşgul olan insanların
sayısı da çok değildi. 17 Ağustos depremi, kentlerimizin yeterince
depremlere hazır olmadığı yönündeki yaygın kanıyı paylaşmakla
birlikte, depremle ilgili yasa ve yönetmeliklerin revize edilmesini
sağlayan bir milat olmuştur.
İzmit Depremi
Sürpriz
Değildi?
: İzmit depreminin olacağı yer, 1979 yılında Amerikan Sismoloji
Bülteninde (BSSA) Kuzey Anadolu Fay Zonu’nun en batı kısmında
kırılmamış bir alan ya da boşluk olarak gösterilmişti(Toksoz,
Shakal et al. 1979). Bu çalışmayı yapan ve Türk Sismoloji Tarihinde
ismi dev isimlerle anılan
Prof.Dr.Nafi
Toksöz
hoca idi. Çalışmasında, fay kuşaklarında ki boşluk
teorisini kullanmış ve ülkemizde depremin geçen
20.
yüzyılda
kırmadığı iki alan olduğunu
göstermişti. Bu alanlardan biri, 20 yıl sonra İzmit depremi ile
kırıldı ama koskoca bir 20 yıl depreme hazır bir kentsel dönüşüm
için kullanılmadı ve resmi rakamlara göre ~19,118 insanımız öldü.
İzmit depreminden önce deprem istasyonlarından kayıt
edilmiş küçük depremlerin analiziyle, Marmara bolgesinde olası bir
büyük depreme neden olacak ‘Yüksek Gerilimli Bir Alanlar"- ki
bunlara ASPERITE diyoruz-
belirlendi
(Oncel 2000, Oncel ve Wyss, 2000). Bu çalışmanın
yapılmasında kullanılan veriler, 1975 yılında Kandilli Rasathanesi
Müdürü
Prof.Dr.Balamir
Uçer hoca tarafından kurulan MARNET istasyonu ile kayıt
edilmiştir.
Şekil
2
(Figure 5 of Oncel ve Wilson 2006) . a) Marmara Bölgesinde ki
büyüklüğü 6.7’den büyük olan depremlerin tekrarlanma aralıkları
haritalanmıştır. Kırmızı alanlar, yakin zamanda olabilecek
depremleri üretecek, gerilimin biriktiği alanları göstermektedir.
b) İnce kabuk derinliği ile hesaplanmış ve İstanbul’a yakın olan
Marmara bölgesinin kuzey bölümünde ki depremlerin tekrarlanma
sureleri gösterilmektedir. Görüldüğü gibi, kabuk modeli
inceltildiğinde, tekrarlanma süreleri önemli ölçüde artmış ve
dolayısıyla olma olasılık değerleri düşmüştür.
Marmara Bölgesi:
İzmit depremi öncesi olmuş depremler ve İzmit depremi sonrası artan
deniz araştırmaları ile ortaya çıkartılmış detaylı kırık verisi
yukarda Şekil 1'de verilen haritada gösterilmiştir. Son 2000 yıllık
deprem verilerinin dökümüne sahip Marmara Bölgesi, Dünya'da tarihsel
dönem depremleri ve olan büyüklükleri bilinen bir kaç bölgeden
biridir (Ambraseys, 2002). Bu nedenle, deprem araştırmacıları için
bölgenin ilginç ve cezbedici olmasının nedeni budur. Imperial
College Profesörlerinden Prof.Dr.Ambraseys'in Marmara bölgesi ile
ilgili çalışmaları, bu bölgede olacak deniz içinde ki deprem
büyüklüğünün Mw=7.2'den büyük, deniz dışında kalan faylanmaların
neden olacağı depremlerin ise Mw=7.4'den büyük olmadığını
göstermektedir. Medya'da sismoloji bilgisi olmayan kişiler malesef,
deprem magnitüdü'nün belirlenmesi ile ilgili yolları bilmedikleri
için, magnitüd değerleri araşında ki farkların sanki bir belirleme
hatasından kaynaklandığını söylemektedir. Şöyle ki Kandilli
rasathanesi tüm depremleri süreye bağlı olarak belirler ve bu
nedenle Kandilli Rasathanesinin verdiği magnitüd "MD" dir. Burda ki
D indeksi süreyi "Duration"' gösterir. USGS gibi Global Deprem
Servisleri ise yüzey dalgasından hesaplar ve verilen magnitüdler MS
olarak gösterilir. Burda ki S "Surface Waves"
yüzey dalgasından gelir. Tokyo Üniversitesi ve
Harward gibi depremin mekanizmasını ve fay düzleminde ki kayma
düzlemini hesaplayan merkezler ise magnitüdü MW olarak
gösterirler. En doğru
magnitüd, MW ile verilir çünkü sismik moment değerine ve
fayın gerilme alanının büyüklüğüne dayanır. Bu nedenle, İzmit
depremi için hesaplanmış magnitüdler arasında fark yoktur. Fark,
kurumlar arası hesaplamada ki farkdan kaynaklanır. MD=6.7
değeri MS=7.8 yada MW=7.4 gibi farklı olan bu
değerler hesaplamada ki farklılıktadan kaynaklanır. Bu nedenle
Kandil'li 6.8 dedi daha sonra 7.4 yaptı gibi bilimsel dayanağı
olmayan açıklamalar doğru değildir. Netice'de farklı yollardan
hesaplanan magnitüd değerleri, birbirleri arasında ilişkilidir.
Bir
bölgede deprem risk ve tehlike analizleri için gerekli olan bilgi,
bir bölgede olacak en büyük depremin yeri (asperite) ve büyüklüğüdür.
Bu nedenle, Marmara bölgesinin dökümü yapılmış olan deprem katalogu,
olabilecek en büyük bir depremin büyüklüğünün ne olacağı konusunda
bir tartışma yaşanmamasını gerektirir.
Tekrarlamak gerekirse, Marmara denizi içinde Mw=7.2 ve altında,
dışında ise Mw=7.4 ve altında deprem beklememiz gerektiği,
Prof.Dr.Ambraseys'in tarihsel depremler ve büyüklükleri ile igili
uluslararası yayınlanmış verileriyle ortadadır. Malesef,
Tarihsel depremler "Historical Seismology" konusunda, basılı
uluslararası eseri olmayanların, deprem büyüklükleri ile ilgili
açıklamalarının sıkça yer aldığı, ülkemizden başka bir ülke olduğunu
söylemek zordur.
Bu
nedenle, deprem büyüklüğünü biz yeniden hesapladık diyerek medyada
konuşan ama referans alınacak ortada bilimsel çalışmaları olmayan
medya sismologlarının çalışmalarına itibar edilmemesi gerekir.
Medya'dan başka hiç bir uluslararası dergide ve toplantıda
çalışmaları çıkmamış, medyada ürperten hesaplarla ortaya çıkan
kişiler, medya sismologlarının, Prof.Dr.Ambraseys gibi gerçek global
sismolog bilim adamlarından ayrı değerlendirilmesi ülkemizde, deprem
üzerine yaşanan kargaşanın nedenlerinin anlaşılması için önemlidir.
Medya'nın kanallarında isimleri ürperten deprem hesabları ile
müsemma olmuş kişilerin, bilimin kanallarında var olup olmadıklarını
sorgulamak günümüzde mümkündür. Aşağıda ki site yalnızca bu tür
sorgulamaların yapılabileceği kanallardan biridir. http://www.scopus.com/scopus/home.url
. Deprem Tehlikesi Haritası (DTH): Marmara Denizi için oluşturulmuş olan gerilme alanı modeli (Öncel and Wyss 2000; Öncel, 2000), GPS verileri ile gerilme modelinin bütünleştirilmesi “entegrasyonu” ile hesaplanan DTH, Marmara Bölgesi için geliştirilmiş şekli ile yayınlanmış yeni bir çalışmaya dayanmaktadır (şekil 2, Öncel ve Wilson, 2006'da ki şekil 5'in değiştirilmesi ile). Çünkü, GPS verileri kayma hızları hakkında bir detay vermekte, Marmara bölgesinde GPS ve deprem verileri kullanılarak, Deprem Tekrarlanma Modeli geliştirilmiştir (Öncel ve Wilson, 2006). Hesaplanmasında kullanılan yöntemin matematiksel detaylarını bulmak mümkündür (Öncel ve Wilson, 2006). Bu yazının amacı, geliştirilmiş olan DTH modelinin sonuçları hakkında bir kısa bilgi vermek olduğu için, uygulamaya esas olan bilimsel yöntemlerin ayrıntısına girilmemiştir. Ayrıca, Marmara bölgesi için oluşturulan gerilme modeli daha önce TÜBİTAK Bilim ve Teknik dergisinde yayınlanmış olduğundan, matematik esaslarına ilgili olanların bu makaleye bakması tavsiye edilir (Öncel, 2000). Geliştirilen Model, 1980-1999 yılları arasında olmuş deprem verilerine dayanmaktadır. Büyük izmit depreminden önce olmuş ve 20 yıllık bir sürede olan tüm depremlerin analizi ve GPS'den ölçülmüş kayma hızlarının birlikte kullanılması ile, tarihsel dönemde olmuş büyük depremlerle ilişkili gerilme alanlarının yerleri hesap edilmiştir. Bu hali ile, İzmit depreminin olduğu yeri yada neden olan asperite alanı oldukça başarılı olarak modellenmiştir. İzmit depreminin olduğu alanla benzer özelliklere yada tehlikelere neden olabilecek yüksek gerilimli alanlar Marma denizinin içinde de olabilir. Marmara bölgesinin içinde, Şekil 2a gösterilmiş haritada, kırmızı (yüksek gerilme) ile gösterilmiş alanlarda ki faylar ve Şekil 1'de haritada gösterilmiş tarihsel depremlerle ilişkili bu faylarda gerilme birikimi yüksektir. Şekil 1'de ki tarihsel döneme ait depremleri, Şekil 2'de ki harita ile beraber değerlendirirsek, Marmara'nın kuzeyinde 1766, 557, 1343, 1063, 1912, 1354, 484 ve 1659 depremlerinin olduğu alanlarda gerilme birikiminin yüksek olduğu görülür. Orta Marmara'da ise 740, 1556 yıllarında, Güney Marmara'da ise 1855 ve 1296 yıllarında olmuş depremlerin olduğu alanlarda gerilmiş alanlar "asperite" vardır. Marmara, bölgesinin kuzey-orta ve güney bölümlerinde 6.8 ile 7.4 büyüklüğünde deprem olmasının, tarihsel deprem verileri (bkz. Şekil 1) ve gerilme alanları (asperite) haritası karsılaştırıldığında pek şaşırtıcı olmayacağı açıktır. Bu depremlerin tekrarlanma aralıkları yada oluşum sıklıkları sismik zonun derinliğine bağlı olarak değişmektedir. Önermiş oldugumuz, DTH, sismik zonun derinliğine duyarlıdır ve Marmara Bölgesi için önerilen ya da olduğu düşünülen derinlik değerleri (12.5 km ve 4 km) için hesaplanmıştır (şekil 2a). GPS çalışmalarından, Marmara bölgesinin kuzey bölümünün yani, İstanbul’a yakın olan bölümünde ki sismik zonun kalınlığının ince bir değere sahip olabileceği düşünülmektedir (Roland Armijo, kişisel iletişim, 2004). İnce kabuk modeli (şekil 2b), İstanbul’a yakın olan büyük bir depremin olabilme ihtimalini düşürmektedir fakat ince kalınlıkta sismik zon modelinin varlığının başka yöntemlerlede araştırılması gerekir, çünkü şekil 1b’den görüleceği gibi ince kabuk modelinde tekrarlanma yılı (T) ve dolayısı ile depremin yıllık olma olasılığı (P=1/T) önemli ölçüde değişmektedir.
Marmara denizi içinde olmuş 1766
yılında ki iki büyük depremden sonra günümüze değin Marmara’nın
İstanbul’a yakın kuzey bölümünde büyük bir depremin beklenildiği
gibi olmaması, şayet doğru ise ince kabuk hipotezine bağlı olarak
depremin tekrarlanma süresinde ki büyüme ve dolayısı ile gecikmenin
bir nedeni olarak görülebilir. DTH modeli, depremlerin olma yılını
doğru gösterme iddiasında değildir ama göreli olarak deprem
tehlikesinin ya da olma olasılığının sismik zonun kalınlığına bağlı
olarak nasıl ve nerelerde değiştiğını gösteren bir modeldir.
Tekrarlanma yıllarının düşük olduğu alanlar (kırmızı), depremin
meydana geleceği yüksek gerilimli alanları (asperite) gösterir.
Bugün için depremin ne zaman olacağından çok nerede olacağı önemlidir, çünkü deprem senaryoları depremin olacağı yere (asperite) göre yapılır. Tarihsel depremlerin tarihleri hakkında ve kabaca olmuş oldukları yerler hakkında kaba bir bilgimiz vardır. Tarihi deprem yerlerinde ki hatalar ±50km olduğu düşünülürse, deprem yerlerinin araştırılmasında yüksek duyarlıkta kayıt edilmiş küçük depremlerin kullanılmasının önemi anlaşılır. Bu çalışmada, küçük depremlerden hesaplanan gerilme verileri ile GPS'den ölçülmüş şismik moment değerlerini beraber kullanarak, tarihsel depremlerin yerlerinin doğrulanması yada olmasına neden olmuş alanların belirlenmesini amaçlamaktadır. Tabi ki, bu tür çalışmaların güncellenmesi, artan deprem ve GPS istasyonlarına bağlı olarak, artacak veri kalitesi önerilen modelleri daha doğru olarak güncellenmesi için ilerde kullanılabilecektir. Deprem mühendisliği ve dolayısı ile deprem senaryo çalışmaları için depremin olacağı yerlerin doğru bilinmesi ile, binaların güçlendirilmesi için gerekli olan, yerin büyütme (ivme) değerleri güvenilir hesaplanabilir. Asperitelerin belirlenmesi, İstanbul’un Kentsel Risk ve Afet Planlamasının doğru hesaplanmasında kullanılabilecek en önemli parametredir.
Medyada Deprem:
17 Ağustos depreminin yıldönümü nedeni ile medya programlarında,
büyük İstanbul depremini bekleyen ülkemizde ciddi bir hazırlık
yapılmadığından bahseden birçok programa tanık olduk ve Balıkesir’de
olan ML=5.2
depreminden sonrada demeçler arttı ve felaket senaryoları medyamızda
yer almaya başladı. Bugüne kadar, sismoloji ve deprem mühendisliği
konusunda yetişmiş bilim adamlarının sayısının arttırılması üzerinde
kimse durmamıştır. Çünkü uluslararası dergilerde ve toplantılarda
çalışmalarına rastlayamadığımız “medya
sismologlarının” ülkemiz
halkına yaşattığı “bilimsiz
monologdan” kurtulabilmek,
ancak uluslararası ortamlarda çalışmaları ile sesini duyurmuş, “global
sismolog” bilim
adamlarımizin artan sayısı ile mümkün olabilecektir. Bugüne kadar,
ülkemizin ve dünya’nın en büyük “Global Sismolog” larından MIT’de
çalışan Profesör
Nafi Toksoz’un
dahi isminin halkımız tarafından hatırlanır olmaması zaten ülkemizde
ki liyakata fazla dayanmayan medyatik şöhret düzenini gösterir. Deprem Uzmanı: Dünya'nın en çok yayın yada atıf alan deprem uzmanları ve uluslarını gösteren bilim sitelerine bakıldığında, ülkemiz deprem konusunda en çok yayın yapan uluslar arasında ilk 20'de dir ama ilk 20'ye giren tek bir bilim adamı yoktur. Deprem bilimi ile ilgili ulus ve bilim adamlarını sıralayan bu sitelere ulaşılabilir ve Global Deprem sismoloğu bilim adamları ile yapılmış söyleşilere aşağıda ki linklerden bakılabilir.
http://www.esi-topics.com/earthquakes/nations/d1a.html
En iyi 20'de yer alan deprem
uzmanlarının listesine bakıldığında, büyük çoğunluğu Sismoloji "Deprem
Bilimi" konusunda uzman kişilerdir. Deprem Uzmanlığı diye bir meslek
olmadığını iddia eden medyamızda çıkan
Depreme
Hazırlanan İstanbul?:
27 Ekim 2006 tarihli Anadolu Ajansının haberine göre, İstanbul Büyük
Şehir Belediyesi başkanımız,
2007 yılı
bütçesinde Deprem Araştırmaları için
ayrılan paranın 250 milyon YTL olduğunu açıklamıştır. Ama bu miktar
büyük parayı, kullanacak yada yönetecek İstanbul Büyükşehir
Belediyesi’nde Sismoloji konusunda doktoralı hiç kimsenin olmamasıda
çelişkili bir durumdur. Çünkü, para ve proje yönetimi, sismoloji
konusunda doktora yapmış Global Sismologlarla şaibesiz yapılabilir.
Amerikan Yer Bilimleri ve Japon Yerbilimleri servisinde, doktoralı
bilim adamları ya proje desdeği dağıtmakta yada yürütmektedir. Bu
nedenle, Deprem Bilimi konusunda tek bir doktoralı kişinin olmadığı
Büyük Şehir belediyesinde bu paranın kullanılması oldukça sorunlu
olabilir.
Para yönetimi ve proje desdeği için,
TÜBİTAK kurumundan faydalanılması gerekir. TÜBİTAK uluslararası
olarak “İstanbul'un Zemin ve
Yapı Güçlendirilmesi” ile
ilgili uluslararası duyuru yapmalı ve TÜBİTAK gibi deneyimli bir
kurum aracılığı Post-doctorate pozisyonunda çalışacak dünya'nin her
tarafından bilim insanlarının İstanbul'un depreme hazırlanmasında
çalıştırılması sağlanmalıdır. İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’de
sponsor durumunda kalmalıdır.
Sonuç:
Sonuç olarak,
ülkemizde deprem uzmanı sayısı ve “deprem istasyon sayısının”
arttırılması icin ülkemizde yeterli adımlar atılmamıştır.
Televizyonlarda çıkıp depremle ilgili sürekli konuşan medyatik
sismologların,
gerçek bilim adamlarını tenzih ederiz, referans verdikleri ya da
vermeden konuştukları çalışmalarda, USA, Japon ve Fransız bilim
adamlarının ülkemizi bir laboratuar gibi kullanmasından dolayı
ortaya çıkardıkları bilimsel çalışmalara dayanmaktadır. Bu nedenle,
aynen Japonya örneğinde olduğu gibi yeterli bilimsel çalışmaların
ülkemizin yararına çoğaltılabilmesi için, Sismoloji ve Deprem
Mühendisliği konusunda yetişmiş genç bilim adamlarının sayısının ilk
etapta 100’ü bulması gerekir. Maalesef,
Sismoloji
ve Deprem Mühendisliği konusunda yetişmiş genç ya da yetişkin,
uluslararası yayınlı bilim adamlarının sayısının 20’yi geçtiğini
söylemek zordur. Global sismolog niteliğinde olup da, yurtdışında
çalışan bilim adamlarımızdan faydalanmak gibi bir stratejiyide takip
etmekde faydalı olabilir.
Büyük depremi bekleyen İstanbul
başta olmak üzere büyük kentlerde ki üniversitelerimizin, Aletsel Donanımlı Deprem Araştırma
Merkezleri kurmaları gerekir. Çünkü, bugüne
kadar merkez kurmak için alınmış paralar, ya yeni binalar dikmek
yada birilerine paye dağıtmak için kullanılmıştır. Üzerinde merkez
yazan ama hiç bir ölçme ve gözlem yapacak aletsel donanımı yada
elemanı olmayan Deprem Merkezlerinden bir fayda gelmemektedir.
Depremin kayıt
edilmesi için gereken cihazların alımı, kullanımı ve verilerin
analizi ile meşgul olarak, deprem uzmanları yetişebilir. Japonya’nın
JMA’sına benzer olarak Kandilli Rasathanesi çalışmaktadır ama Kyoto
Üniversitesi gibi kendi istasyonlarını işleten üniversitelerimizin
ve Gerçek Deprem İzleme Merkezlerimizin olması gerekir. Ülkemizde,
ulusal/yerel deprem
politikaları geliştirilmesi zorunludur. Kaynaklar Ambraseys, N.N., 2002. The seismic activity of the Marmara Sea Region over the last 2000 years. Bulletin of the Seismological Society of America 92 (1), 1-18. Armijo ve digerleri (2002). Asymmetric slip partitioning in the sea of Marmara pull-apart: A clue to propagation processes of the North Anatolian Fault?, Terra Nova 14 (2), 80-86. Oncel, A. O. (1995). "Kobe Depremi ve İstanbul’da Deprem Tehlikesi." Ultra Magazin 33: 25–31. Oncel, A. O. (2000). "Büyük Depremlerin Tahmininde Mikrodepremler." TUBITAK Ekim: 90–93. Iletişim: King-Fahd University of Petroleum and Minerals, P.O.Box:1946, Dhahran 31261, Saudi Arabia, Telephone: (966) (03) 860-1661 Fax : (966)(250) 860-2595, E-mail: oncel@kfupm.edu.sa |