Özgeçmiş

Sismologa Sor

 

 

 

 

Dr.Ali O. Öncel

Diger Yazilar

 

 Marmara ve Deprem

Haber7'de yayinlandi-Haziran 9, 2007

Son milenyumda 8 milyondan ve 20. yüzyılda 2 milyondan fazla insan depremden dolayı ölmüştür. Dünya’da 40’dan fazla ülke yıkıcı deprem tehlikesi altındadır ve 1990–99 yılları araşında olan depremlerin neden olduğu kayıp 215 milyar dolardır (USGS, Amerikan Deprem Servisi). Deprem global bir tehdit olduğu için, depreme karşı hazırlanma ve zararlarından korunma üzerine yapılan global çalışmalar tüm insanlığın geleceği açısından çok büyük öneme sahiptir.


S

Şekil 1. Son 2000 yılda olmuş büyük depremlerin yerleri ve tarihleri gösterilmektedir (Ambraseys, 2002). Marmara denizi içinde ki fay dağılımı (Armijo ve dig. 2002) kırmızı, dışında ki karasal faylar (Saroğlu ve dig. 1992) ise siyahla gösterilmiştir. 1991-1999 yılları arasında olmuş magnitüdü 2.6'dan büyük depremler ise gri renkle gösterilmiştir (bkz. real-time map).
 

17 ağustos İzmit depreminden sonra, depremin nedenleri, olabilecek yer ve olma ihtimalleri üzerinde çalışmalar yapıldı (örnek. Oncel and Wilson 2006). Deprem’den sonra sayısız ülkeden bilim insanları, ülkemize geldi ve depremin kent üzerinde ki tahribatını gözledi ve nedenlerini anlamaya çalıştı. Deprem sonrası, tektonik gerilmede ki değişmeleri gözlemek için aletsel veri topladı ve bunların sonuçlarını global uluslararası dergilerde paylaştı.

İzmit Deprem’inden Önce? : 1995 Kobe depreminden (MS=6.9) sonra, yetkili kurum ve kişileri uyarmak için benzer makaleler yazılmıştır (örnek: Öncel, 1995). Fakat, 17 Ağustos 1999 (Mw=7.4) depremi meydana geldiği tarihe kadar yeterli hiç bir hazırlık ve çalışma yapılmadığı içın ülkemiz Kobe depreminde yaşananlardan çok daha büyük bir yıkımı yaşamıştır. Halen, 17 Ağustos depreminden günümüze değin geçen 7 yıllık sürede, çok büyük mesafeler alındığını söylemek mümkün değildir. 17 Ağustos depreminden öncede, deprem konusu çok fazla popüler dergilerde ve ulusal kanallarda hem fazla yer almaz hem de meşgul olan insanların sayısı da çok değildi. 17 Ağustos depremi, kentlerimizin yeterince depremlere hazır olmadığı yönündeki yaygın kanıyı paylaşmakla birlikte, depremle ilgili yasa ve yönetmeliklerin revize edilmesini sağlayan bir milat olmuştur.

 Benzer bir milat olayı Japonya’da
17 Ocak 1995  Kobe depreminde yaşanmıştı. Hatırlanacağı üzere bu deprem(MS=6.9) 20 saniye sürmüş, 6500 ölü, 300,000'den fazla evsiz ve 50,000 bina yıkılmıştı (HRC, Tehlike Araştırma Merkezi). Çünkü böyle bir deprem Japonya’nın depremde yıkılmaz olduğuna inandırılmış hem Japon halkı ve hem de dünya halkları arasında büyük bir şok meydana getirmişti. Böyle bir deprem sonrasında, İstanbul’un Kobe kenti gibi tahrip olmaması için, yapılan gözlem, çalışma ve öneriler sıralanmıştı (örnek: Öncel 1995).

İzmit Depremi Sürpriz Değildi? : İzmit depreminin olacağı yer, 1979 yılında Amerikan Sismoloji Bülteninde (BSSA) Kuzey Anadolu Fay Zonu’nun en batı kısmında kırılmamış bir alan ya da boşluk olarak gösterilmişti(Toksoz, Shakal et al. 1979). Bu çalışmayı yapan ve Türk Sismoloji Tarihinde ismi dev isimlerle anılan Prof.Dr.Nafi Toksöz hoca idi. Çalışmasında, fay kuşaklarında ki boşluk teorisini kullanmış ve ülkemizde depremin geçen 20. yüzyılda kırmadığı iki alan olduğunu göstermişti. Bu alanlardan biri, 20 yıl sonra İzmit depremi ile kırıldı ama koskoca bir 20 yıl depreme hazır bir kentsel dönüşüm için kullanılmadı ve resmi rakamlara göre ~19,118 insanımız öldü.
 

İzmit depreminden önce deprem istasyonlarından kayıt edilmiş küçük depremlerin analiziyle, Marmara bolgesinde olası bir büyük depreme neden olacak ‘Yüksek Gerilimli Bir Alanlar"- ki bunlara ASPERITE diyoruz-  belirlendi (Oncel 2000, Oncel ve Wyss, 2000).   Bu çalışmanın yapılmasında kullanılan veriler, 1975 yılında Kandilli Rasathanesi Müdürü Prof.Dr.Balamir Uçer hoca tarafından kurulan MARNET istasyonu ile kayıt edilmiştir.
 

Şekil 2 (Figure 5 of Oncel ve Wilson 2006) . a) Marmara Bölgesinde ki büyüklüğü 6.7’den büyük olan depremlerin tekrarlanma aralıkları haritalanmıştır.  Kırmızı alanlar, yakin zamanda olabilecek depremleri üretecek, gerilimin biriktiği alanları göstermektedir. b)  İnce kabuk derinliği ile hesaplanmış ve İstanbul’a yakın olan Marmara bölgesinin kuzey bölümünde ki depremlerin tekrarlanma sureleri gösterilmektedir.  Görüldüğü gibi, kabuk modeli inceltildiğinde, tekrarlanma süreleri önemli ölçüde artmış ve dolayısıyla olma olasılık değerleri düşmüştür.
 

Marmara Bölgesi: İzmit depremi öncesi olmuş depremler ve İzmit depremi sonrası artan deniz araştırmaları ile ortaya çıkartılmış detaylı kırık verisi yukarda Şekil 1'de verilen haritada gösterilmiştir. Son 2000 yıllık deprem verilerinin dökümüne sahip Marmara Bölgesi, Dünya'da tarihsel dönem depremleri ve olan büyüklükleri bilinen bir kaç bölgeden biridir (Ambraseys, 2002). Bu nedenle, deprem araştırmacıları için bölgenin ilginç ve cezbedici olmasının nedeni budur. Imperial College Profesörlerinden Prof.Dr.Ambraseys'in Marmara bölgesi ile ilgili çalışmaları, bu bölgede olacak deniz içinde ki deprem büyüklüğünün Mw=7.2'den büyük, deniz dışında kalan faylanmaların neden olacağı depremlerin ise Mw=7.4'den büyük olmadığını göstermektedir. Medya'da sismoloji bilgisi olmayan kişiler malesef, deprem magnitüdü'nün belirlenmesi ile ilgili yolları bilmedikleri için, magnitüd değerleri araşında ki farkların sanki bir belirleme hatasından kaynaklandığını söylemektedir. Şöyle ki Kandilli rasathanesi tüm depremleri süreye bağlı olarak belirler ve bu nedenle Kandilli Rasathanesinin verdiği magnitüd "MD" dir. Burda ki D indeksi süreyi "Duration"' gösterir. USGS gibi Global Deprem Servisleri ise yüzey dalgasından hesaplar ve verilen magnitüdler MS olarak gösterilir. Burda ki S "Surface Waves" yüzey dalgasından gelir. Tokyo Üniversitesi ve Harward gibi depremin mekanizmasını ve fay düzleminde ki kayma düzlemini hesaplayan merkezler ise magnitüdü MW olarak gösterirler. En doğru magnitüd, MW ile verilir çünkü sismik moment değerine ve fayın gerilme alanının büyüklüğüne dayanır. Bu nedenle, İzmit depremi için hesaplanmış magnitüdler arasında fark yoktur. Fark, kurumlar arası hesaplamada ki farkdan kaynaklanır. MD=6.7 değeri MS=7.8 yada MW=7.4 gibi farklı olan bu değerler hesaplamada ki farklılıktadan kaynaklanır. Bu nedenle Kandil'li 6.8 dedi daha sonra 7.4 yaptı gibi bilimsel dayanağı olmayan açıklamalar doğru değildir. Netice'de farklı yollardan hesaplanan magnitüd değerleri, birbirleri arasında ilişkilidir.
 

Bir bölgede deprem risk ve tehlike analizleri için gerekli olan bilgi, bir bölgede olacak en büyük depremin yeri (asperite) ve büyüklüğüdür. Bu nedenle, Marmara bölgesinin dökümü yapılmış olan deprem katalogu, olabilecek en büyük bir depremin büyüklüğünün ne olacağı konusunda bir tartışma yaşanmamasını gerektirir. Tekrarlamak gerekirse, Marmara denizi içinde Mw=7.2 ve altında, dışında ise Mw=7.4 ve altında deprem beklememiz gerektiği, Prof.Dr.Ambraseys'in tarihsel depremler ve büyüklükleri ile igili uluslararası yayınlanmış verileriyle ortadadır. Malesef, Tarihsel depremler "Historical Seismology" konusunda, basılı uluslararası eseri olmayanların, deprem büyüklükleri ile ilgili açıklamalarının sıkça yer aldığı, ülkemizden başka bir ülke olduğunu söylemek zordur.
 

Bu nedenle, deprem büyüklüğünü biz yeniden hesapladık diyerek medyada konuşan ama referans alınacak ortada bilimsel çalışmaları olmayan medya sismologlarının çalışmalarına itibar edilmemesi gerekir. Medya'dan başka hiç bir uluslararası dergide ve toplantıda çalışmaları çıkmamış, medyada ürperten hesaplarla ortaya çıkan  kişiler, medya sismologlarının, Prof.Dr.Ambraseys gibi gerçek global sismolog bilim adamlarından ayrı değerlendirilmesi ülkemizde, deprem üzerine yaşanan kargaşanın nedenlerinin anlaşılması için önemlidir.
 

Medya'nın kanallarında isimleri ürperten deprem hesabları ile müsemma olmuş kişilerin, bilimin kanallarında var olup olmadıklarını sorgulamak günümüzde mümkündür. Aşağıda ki site yalnızca bu tür sorgulamaların yapılabileceği kanallardan biridir. 
 

http://www.scopus.com/scopus/home.url



  Medyada'ki demeçleri ile ülkemiz insanının psikolojisini sürekli sarsan "depresyon" medyatik kişilerin, bilimin kanallarında depremle ilgili çalışmalarının olmaması gibi bir olay, G7 denen ülkelerde görülen bir hadise değildir. Ayrıca, uluslararası bilimsel kanallarda depremle ilgili çıkmış çalışmaları ile görünmeyen kişilerin, ulusal medya kanallarında görünebilmesi gibi bir hadise, ülkemizin AB perspektifi ilede uyuşmamaktadır. Tabi ki, aralarında sedimantolog, minerolog ve plate tektonik gibi jeolojinin farklı bilim dallarında çok fazla yayına sahip kişiler olabilir ama bu çalışmaları, bu kişilerin deprem uzmanı olduklarını göstermez.  Çünkü, göz konusunda yayınları ile uzman bir doktorun, burun hastalıkları ile ilgili konuşması gibi abes ve meslek etiğine ters bir olay olur.  Üzülerek söylemek gerekir ki, Jeofizik bilimi dışında lisans programında deprem bilimi "Sismoloji" ile ilgili dersler (örnek: Mühendislik Sismolojisi, Çevre Sismolojisi, Deprem Sismolojisi, Deprem Mühendisliği), ülkemizde ki inşaat, jeoloji ve çevre mühendisliği programlarında yer almamaktadır.  Bu nedenle, deprem bilimi üzerine hiç bir ders almamış yada sonradan deprem bilimi uzerine uluslararası çalışma yapıp uzmanlaşmamış kişilerin, deprem tehlikesi üzerinde yaptıkları açıklamalara mesafeli durulması gerekir. 
 

. Deprem Tehlikesi Haritası (DTH): Marmara Denizi için oluşturulmuş olan gerilme alanı modeli (Öncel and Wyss 2000; Öncel, 2000), GPS verileri ile gerilme modelinin bütünleştirilmesi “entegrasyonu” ile hesaplanan DTH, Marmara Bölgesi için geliştirilmiş şekli ile yayınlanmış yeni bir çalışmaya dayanmaktadır (şekil 2, Öncel ve Wilson, 2006'da ki şekil 5'in değiştirilmesi ile). Çünkü, GPS verileri kayma hızları hakkında bir detay vermekte, Marmara bölgesinde GPS ve deprem verileri kullanılarak,  Deprem Tekrarlanma Modeli geliştirilmiştir (Öncel ve Wilson, 2006). Hesaplanmasında kullanılan yöntemin matematiksel detaylarını bulmak mümkündür (Öncel ve Wilson, 2006). Bu yazının amacı, geliştirilmiş olan DTH modelinin sonuçları hakkında bir kısa bilgi vermek olduğu için, uygulamaya esas olan bilimsel yöntemlerin ayrıntısına girilmemiştir. Ayrıca, Marmara bölgesi için oluşturulan gerilme modeli daha önce TÜBİTAK Bilim ve Teknik dergisinde yayınlanmış olduğundan, matematik esaslarına ilgili olanların bu makaleye bakması tavsiye edilir (Öncel, 2000).

Geliştirilen Model, 1980-1999 yılları arasında olmuş deprem verilerine dayanmaktadır. Büyük izmit depreminden önce olmuş ve 20 yıllık bir sürede olan tüm depremlerin analizi ve GPS'den ölçülmüş kayma hızlarının birlikte kullanılması ile, tarihsel dönemde olmuş büyük depremlerle ilişkili gerilme alanlarının yerleri hesap edilmiştir. Bu hali ile, İzmit depreminin olduğu yeri yada neden olan asperite alanı oldukça başarılı olarak modellenmiştir. İzmit depreminin olduğu alanla benzer özelliklere yada tehlikelere neden olabilecek yüksek gerilimli alanlar Marma denizinin içinde de olabilir. Marmara bölgesinin içinde, Şekil  2a gösterilmiş haritada, kırmızı (yüksek gerilme) ile gösterilmiş alanlarda ki faylar ve Şekil 1'de haritada gösterilmiş tarihsel depremlerle ilişkili bu faylarda gerilme birikimi yüksektir. Şekil 1'de ki tarihsel döneme ait depremleri, Şekil 2'de ki harita ile beraber değerlendirirsek, Marmara'nın kuzeyinde 1766, 557, 1343, 1063, 1912, 1354, 484 ve 1659 depremlerinin olduğu alanlarda gerilme birikiminin yüksek olduğu görülür. Orta Marmara'da ise 740, 1556 yıllarında,  Güney Marmara'da ise 1855 ve 1296 yıllarında olmuş depremlerin olduğu alanlarda gerilmiş alanlar "asperite" vardır.  Marmara, bölgesinin kuzey-orta ve güney bölümlerinde 6.8 ile 7.4 büyüklüğünde deprem olmasının, tarihsel deprem verileri (bkz. Şekil 1) ve gerilme alanları (asperite) haritası karsılaştırıldığında pek şaşırtıcı olmayacağı açıktır.  Bu depremlerin tekrarlanma aralıkları yada oluşum sıklıkları sismik zonun derinliğine bağlı olarak değişmektedir.

Önermiş oldugumuz, DTH, sismik zonun derinliğine duyarlıdır ve Marmara Bölgesi için önerilen ya da olduğu düşünülen derinlik değerleri (12.5 km ve 4 km) için hesaplanmıştır (şekil 2a). GPS çalışmalarından, Marmara bölgesinin kuzey bölümünün yani, İstanbul’a yakın olan bölümünde ki sismik zonun kalınlığının ince bir değere sahip olabileceği düşünülmektedir (Roland Armijo, kişisel iletişim, 2004). İnce kabuk modeli (şekil 2b), İstanbul’a yakın olan büyük bir depremin olabilme ihtimalini düşürmektedir fakat ince kalınlıkta sismik zon modelinin varlığının başka yöntemlerlede araştırılması gerekir, çünkü şekil 1b’den görüleceği gibi ince kabuk modelinde tekrarlanma yılı (T) ve dolayısı ile depremin yıllık olma olasılığı (P=1/T) önemli ölçüde değişmektedir.

Marmara denizi içinde olmuş 1766 yılında ki iki büyük depremden sonra günümüze değin Marmara’nın İstanbul’a yakın kuzey bölümünde büyük bir depremin beklenildiği gibi olmaması, şayet doğru ise ince kabuk hipotezine bağlı olarak depremin tekrarlanma süresinde ki büyüme ve dolayısı ile gecikmenin bir nedeni  olarak görülebilir. DTH modeli, depremlerin olma yılını doğru gösterme iddiasında değildir ama göreli olarak deprem tehlikesinin ya da olma olasılığının sismik zonun kalınlığına bağlı olarak nasıl ve nerelerde değiştiğını gösteren bir modeldir. Tekrarlanma yıllarının düşük olduğu alanlar (kırmızı), depremin meydana geleceği yüksek gerilimli alanları (asperite) gösterir.
 

Bugün için depremin ne zaman olacağından çok nerede olacağı önemlidir, çünkü deprem senaryoları depremin olacağı yere (asperite) göre yapılır. Tarihsel depremlerin tarihleri hakkında ve kabaca olmuş oldukları yerler hakkında kaba bir bilgimiz vardır. Tarihi deprem yerlerinde ki hatalar ±50km olduğu düşünülürse, deprem yerlerinin araştırılmasında yüksek duyarlıkta kayıt edilmiş küçük depremlerin kullanılmasının önemi anlaşılır. Bu çalışmada, küçük depremlerden hesaplanan gerilme verileri ile GPS'den ölçülmüş şismik moment değerlerini beraber kullanarak, tarihsel depremlerin yerlerinin doğrulanması yada olmasına neden olmuş alanların belirlenmesini amaçlamaktadır.  Tabi ki, bu tür çalışmaların güncellenmesi, artan deprem ve GPS istasyonlarına bağlı olarak, artacak veri kalitesi önerilen modelleri daha doğru olarak güncellenmesi için ilerde kullanılabilecektir. Deprem mühendisliği ve dolayısı ile deprem senaryo çalışmaları için depremin olacağı yerlerin doğru bilinmesi ile, binaların güçlendirilmesi için gerekli olan, yerin büyütme (ivme) değerleri güvenilir hesaplanabilir. Asperitelerin belirlenmesi, İstanbul’un Kentsel Risk ve Afet Planlamasının doğru hesaplanmasında kullanılabilecek en önemli parametredir.

Medyada Deprem: 17 Ağustos depreminin yıldönümü nedeni ile medya programlarında, büyük İstanbul depremini bekleyen ülkemizde ciddi bir hazırlık yapılmadığından bahseden birçok programa tanık olduk ve Balıkesir’de olan ML=5.2 depreminden sonrada demeçler arttı ve felaket senaryoları medyamızda yer almaya başladı. Bugüne kadar, sismoloji ve deprem mühendisliği konusunda yetişmiş bilim adamlarının sayısının arttırılması üzerinde kimse durmamıştır. Çünkü uluslararası dergilerde ve toplantılarda çalışmalarına rastlayamadığımız “medya sismologlarının” ülkemiz halkına yaşattığı “bilimsiz monologdan” kurtulabilmek, ancak uluslararası ortamlarda çalışmaları ile sesini duyurmuş, “global sismolog” bilim adamlarımizin artan sayısı ile mümkün olabilecektir. Bugüne kadar, ülkemizin ve dünya’nın en büyük “Global Sismolog” larından MIT’de çalışan Profesör Nafi Toksoz’un dahi isminin halkımız tarafından hatırlanır olmaması zaten ülkemizde ki liyakata fazla dayanmayan medyatik şöhret düzenini gösterir.
 

Deprem Uzmanı:  Dünya'nın en çok yayın yada atıf alan deprem uzmanları ve uluslarını gösteren bilim sitelerine bakıldığında, ülkemiz deprem konusunda en çok yayın yapan uluslar arasında ilk 20'de dir ama ilk 20'ye giren tek bir bilim adamı yoktur. Deprem bilimi ile ilgili ulus ve bilim adamlarını sıralayan bu sitelere ulaşılabilir ve Global Deprem sismoloğu bilim adamları ile yapılmış söyleşilere aşağıda ki linklerden bakılabilir.


 
          http://www.esi-topics.com/earthquakes/authors/b1a.html

http://www.esi-topics.com/earthquakes/nations/d1a.html

En iyi 20'de yer alan deprem uzmanlarının listesine bakıldığında, büyük çoğunluğu Sismoloji "Deprem Bilimi" konusunda uzman kişilerdir. Deprem Uzmanlığı diye bir meslek olmadığını iddia eden medyamızda çıkan
haberler yanlıştır. Çünkü, dünya'nın en büyük meslek örgütü "Amerikan Sismoloji Cemiyeti" deprem Uzmanlarını çatısı altında toplamış ve 1911 yılından bügüne kadar çıkarmış olduğu yayınlar ve organize ettiği toplantılarla, bir meslek örgütü olarak ortadadır. Deprem Uzmanlığı "Sismolog" diye bir meslek yoktur diyenler malesef kamuoyunu yanıltmaktadır.  Doğru olan, ülkemizde Japon (http://wwwsoc.nii.ac.jp/ssj/)'ya yada Amerika (http://www.seismosoc.org/)'da ki gibi bir meslek örgütü oluşturacak sayıda deprem uzmanı olmamasıdır. Bu nedenle ülkemizde bir "Türkiye Sismolog Cemiyeti" yoktur. Diğer doğru olan bir şeyde, Deprem Uzmanlığı diye bir meslek yoktur diyen bu kişilerin, bu tür deprem uzmanlarını çatısı altında toplamış, Japonya ve Amerika'da ki gibi Global Sismoloji Cemiyetlerinin toplantılarında ne bir sunumları ne de dergilerinde bir yayınlarının olmadığıdır. Çünkü, bu tür organizyonlarda sunum yada yayın yapmak, deprem bilimi ile ilgili bilimsel çalışma yapmayı yani gerçek "global" bir deprem uzmanı olmayı gerektirir. Malesef, ülkemizde bakkal hesabına benzeyen hesaplarla yapılmış çalışmalarla, medya üzerinden halkımızda gereksiz korkuya ve deprem bilimi sismoloji'nin saygınlığının erozyona uğramasına neden olmuş medyatik sismologlardan, ülkemiz medyasının kendisini kurtarması  gerekir. 

 Depreme Hazırlanan İstanbul?: 27 Ekim 2006 tarihli Anadolu Ajansının haberine göre, İstanbul Büyük Şehir Belediyesi başkanımız, 2007 yılı bütçesinde  Deprem Araştırmaları için ayrılan paranın 250 milyon YTL olduğunu açıklamıştır. Ama bu miktar büyük parayı, kullanacak yada yönetecek İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde Sismoloji konusunda doktoralı hiç kimsenin olmamasıda çelişkili bir durumdur. Çünkü, para ve proje yönetimi,  sismoloji konusunda doktora yapmış Global Sismologlarla  şaibesiz yapılabilir. Amerikan Yer Bilimleri ve Japon Yerbilimleri servisinde, doktoralı bilim adamları ya proje desdeği dağıtmakta yada yürütmektedir. Bu nedenle, Deprem Bilimi konusunda tek bir doktoralı kişinin olmadığı Büyük Şehir belediyesinde bu paranın kullanılması oldukça sorunlu olabilir.
 

Para yönetimi ve proje desdeği için, TÜBİTAK kurumundan faydalanılması gerekir. TÜBİTAK uluslararası olarak “İstanbul'un Zemin ve Yapı Güçlendirilmesi” ile ilgili uluslararası duyuru yapmalı ve TÜBİTAK gibi deneyimli bir kurum aracılığı Post-doctorate pozisyonunda çalışacak dünya'nin her tarafından bilim insanlarının İstanbul'un depreme hazırlanmasında çalıştırılması sağlanmalıdır.  İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’de sponsor durumunda kalmalıdır.

Ülkemizin ekonomik durumu dikkate alındığında, depreme hazırlanmanın ve dolayısıyla kentsel deprem riski belirlenmesinin yolu, deprem ülkesi olmuş USA ya da Japonya gibi ülkelerde yetişmiş mühendis ve bilim adamlarına ihale etmekle bitirilemez. Ülkemizin en büyük kenti olan, İstanbul’un Deprem Tehlikesi ve Kentsel Afet Planı üzerine çalışma yapmak kaydı ile doktora ve post-doktora bursları verilmesiyle, ülkemizin yarınlarında çalışma yapacak genç bilim adamlarının yetişmesi sağlanabilir. Maalesef, ülkemiz gençlerinin mastır, doktora ve doktora-sonrası araştırma bursları ile desteklenmemesi tam bir stratejik hatadır.  Çünkü ülkemiz bütçesinden kentsel bölgelendirme ve afet planlaması için, 2007 yılı butcesinde nereye aktarilacagi belli olmayan paraların bir k
ısmı Global Sismolog  yetiştirilmesi için ayrılabilir.
 

Sonuç: Sonuç olarak, ülkemizde deprem uzmanı sayısı ve “deprem istasyon sayısının” arttırılması icin ülkemizde yeterli adımlar atılmamıştır.  Televizyonlarda çıkıp depremle ilgili sürekli konuşan medyatik sismologların, gerçek bilim adamlarını tenzih ederiz, referans verdikleri ya da vermeden konuştukları çalışmalarda, USA, Japon ve Fransız bilim adamlarının ülkemizi bir laboratuar gibi kullanmasından dolayı ortaya çıkardıkları bilimsel çalışmalara dayanmaktadır.  Bu nedenle, aynen Japonya örneğinde olduğu gibi yeterli bilimsel çalışmaların ülkemizin yararına çoğaltılabilmesi için, Sismoloji ve Deprem Mühendisliği konusunda yetişmiş genç bilim adamlarının sayısının ilk etapta 100’ü bulması gerekir.  Maalesef, Sismoloji ve Deprem Mühendisliği konusunda yetişmiş genç ya da yetişkin, uluslararası yayınlı bilim adamlarının sayısının 20’yi geçtiğini söylemek zordur. Global sismolog niteliğinde olup da, yurtdışında çalışan bilim adamlarımızdan faydalanmak gibi bir stratejiyide takip etmekde faydalı olabilir.
 

Büyük depremi bekleyen İstanbul başta olmak üzere büyük kentlerde ki üniversitelerimizin, Aletsel Donanımlı Deprem Araştırma Merkezleri kurmaları gerekir. Çünkü, bugüne kadar merkez kurmak için alınmış paralar, ya yeni binalar dikmek yada birilerine paye dağıtmak için kullanılmıştır. Üzerinde merkez yazan ama hiç bir ölçme ve gözlem yapacak aletsel donanımı yada elemanı olmayan Deprem Merkezlerinden bir fayda gelmemektedir.
 

Depremin kayıt edilmesi için gereken cihazların alımı, kullanımı ve verilerin analizi ile meşgul olarak, deprem uzmanları yetişebilir. Japonya’nın JMA’sına benzer olarak Kandilli Rasathanesi çalışmaktadır ama Kyoto Üniversitesi gibi kendi istasyonlarını işleten üniversitelerimizin ve Gerçek Deprem İzleme Merkezlerimizin olması gerekir. Ülkemizde, ulusal/yerel deprem politikaları geliştirilmesi zorunludur.
 

Kaynaklar

Ambraseys, N.N., 2002.  The seismic activity of the Marmara Sea Region over the last 2000 years.  Bulletin of the Seismological Society of America 92 (1), 1-18.

Armijo ve digerleri (2002).  Asymmetric slip partitioning in the sea of Marmara pull-apart: A clue to propagation processes of the North Anatolian Fault?, Terra Nova 14 (2), 80-86.

Oncel, A. O. (1995). "Kobe Depremi ve İstanbul’da Deprem Tehlikesi." Ultra Magazin 33: 25–31.

Oncel, A. O. (2000). "Büyük Depremlerin Tahmininde Mikrodepremler." TUBITAK Ekim: 90–93.

Oncel, A.O., Wilson, T., 2006. Evaluation of earthquake potential along    the Northern Anatolian Fault Zone in the Marmara Sea using comparisons of GPS strain and seismotectonic parameters,  Tectonophysics, 418, 205-218.

Öncel, A.O., Wyss,    M., 2000. The major asperities of the 1999 M7.4 Izmit earthquake, defined by the microseismicity of the two decades before it, Geophysical Journal International-OXFORD.,143, 501-506.

Toksoz, M. N., A. F. Shakal, et al. (1979). "Space-Time Migration of Earthquakes Along  the North Anatolian Fault Zones and Seismic Gaps." Pure and Applied  Geophysics 117: 1258-1270.

Iletişim: King-Fahd University of Petroleum and Minerals, P.O.Box:1946, Dhahran 31261, Saudi Arabia, Telephone: (966) (03) 860-1661  Fax : (966)(250) 860-2595, E-mail: oncel@kfupm.edu.sa